Sayfalar

9 Ocak 2017 Pazartesi








OĞLAK SATÜRNÜ








Her şey Devrim Yılmazer hocamın "bir kova Satürn'ü yazılsın" notuyla başladı. Boşuna değilmiş içimde ki Satürn'ün onuncu evimde kurulup oturması böyle bir anı bekliyormuşum bir anda kendimi Satürn üzerine düşünürken ve yazarken buldum.
Doğum haritamızda Satürn bulunduğu konum ve açılarıyla bize önemli bir hayat dersini işaret ediyor. Bu önemli planeti kendimizi ve dünya oyununu tanımakta farkındalığımızı artıracak bir kod anahtarı olarak kullanabiliriz.
Satürn'ün bulunduğu burç, konumu, yönettikleri ve bakıştıkları öncelikle "sorumlu" tutulduğumuz ders alanlarımızdır. Sorumlu ve sorunlu. Hayatın en başlarında yaşadığımız krizlerle bu alana  hemen ilgimiz çekilir çabucak derslere başlayabilelim diye.
Satürn öğretmenimiz bizden ne ister: etkilediği alanlarda biz katılımcıların mükemmel yorumunu. Evet olmayacak şeyi istiyor bizse basit insanlarız bu yüzden de hamur teknesinden tekrar tekrar dökülmeye devam ediyoruz. Biri bizle dalga geçiyor ama henüz bulamadım.
Ne sıkıcı bir giriş oldu ama ne yaparsınız. Satürn'den ne bekliyordunuz ki: aralık ayında sabah eksi iki derece de arabanızın camında ki buzu temizlerken size Hawaii güneşi söz verilmedi. Rutin sıkıcılığında yapmak zorunda olduğunuz zahmetli işler. Oysa bir saat önce sıcak yatağınızdan hiç çıkmak istememiştiniz. Doğu bilgeliği bir gecelik uykuya kısa ölüm diyor, hiç uyanmamaya da tam ölüm. Öyleyse yaşamda isek dünyada ve Satürndeyiz: sınav ve eğitimde.
Ama içimizden bazıları bu sert dünya koşulları için fazla yumuşak.
"Dünya benim için fazla sert"
diyor  Hölderlin.
Parantez içinde Hölderlin bir yengeç Satürn'ü şair.
Satürnün yay yolculuğundandır sanıyorum sonsuzluktan bir yay güneşi olan Stefan Zweig'ın astrolojiye verdiği destek devam ediyor. Daha önceki yay Satürnü yazımda Zweig'dan bahsetmiştim, "Kendileriyle Savaşanlar" kitabında 1770  doğumlu Alman lirik şairi Hölderlin'i tanıtıyor bize. Hölderlin edebiyatta klasik çağın ve romantizmin en önemli temsilcilerinden. Yukarıda paylaştığım sözünün de hissettirdiği gibi çok kırılgan bir yapısı var. Onun yumuşak duygusal yapısını Zweig o kadar güzel betimliyor ki natal haritasını merak ediyorsunuz. Ama beni bir oğlak Satürnü yazısına ikna eden aynı kitapta rastladığım şu muhteşem paragraf oldu. Zweig bu paragrafı romantik genç Alman şairlerine katı felsefesiyle zarar verdiğini düşündüğü ünlü Alman felsefeci Kant  için yazmış.


"  Kant düşüncelerinin şekillendirici ustalığıyla istila ettiği klasik çağın saf verimliliğini inanılmaz derecede tıkamış, bütün sanatçılardaki şehveti, yaşama coşkusunu, hayal gücünün serbest akışını estetiksel bir eleştiri anlayışına saptırarak ebedi bir kırılmaya neden olmuştur. Kendine yönelen bütün şairlerin saf şairliklerini ilelebet tıkamıştır ; zaten böyle bir sırf-beyin, bir saf-zihin, devasa bir buz kütlesine benzeyen böyle bir düşünce hayal gücünün gerçek faunasını ve florasını nasıl dölleyebilirdi, bu kendini bir düşünce otamatına çeviren, bu hayata en uzak kişinin, ömrü boyunca bir kere bile bir kadına dokunmamış, doğup büyüdüğü kasabadan bir kere bile ayrılmamış, gündelik hayat makinesinin her bir dişlisini her gün aynı saatte ve aynı şekilde hiç şaşmadan elli, hayır yetmiş yıl boyunca otamatik olarak çeviren bir adamın; soruyorum böyle bir karşı-doğanın, böyle bir cansız bedenin, kendisi bile donuk bir sisteme dönüşen bu zihnin herhangi bir şekilde bir şairi, şehvetli, yaratıcılığın kutsal tesadüflerinden sarhoş olmuş, tutkudan sürekli bilincini kaybeden bir insanı desteklemesi nasıl mümkün olabilirdi ki?  "


Bu paragrafı okuyunca hoppala dedim, bu nasıl bir başlığı konmamış Satürn tarifidir, biyografik denememi okuyorum yoksa bir astroloji kitabında Satürn'mü anlatılıyor. Üstteki paragraftaki sıfatlara tekrar bakarmısınız.
Şekillendiren, usta olan,istila eden, inanılmaz derecede tıkayan, saptıran, ebedi kıran, tekrar tıkayan, sırf-beyin, saf-zihin, devasa bir buz kütlesi, düşünce otamatı,hayata en uzak, dişli ,hayat makinesi, otamatik, karşı-doğa, cansız beden. Hatta bahsi geçen yetmiş yıl bile yedilik Satürn döngülerini hatırlatıyor.
Yapma Kant dedim sende mi ve astrodienst cevabı yine verdi: evet, Kant bir oğlak Satürn'ü. Onun katı felsefesinin Zweig'a göre zarar verdiği genç duygusal Hölderlin ise bir yengeç Satürn'ü.
Astrolojik çalışmalarda zıtlıklar olguların tarifi için değerli imkanlar verir. Kant ve Hölderlin ikilisinde yaşanan oğlak-yengeç zıtlığı gibi bu ara çok sık yaşadığımız bir ikilik yine hemen akla geliyor: 1881'de doğan devlet adamlarının Satürn 'ü boğadayken, 1954 'de doğan devlet adamlarının Satürn 'ü akrepte. Yine muazzam bir zıtlık.
Doğu felsefelerinden ve özellikle Zen'den çok etkilendiğim için yaşama ya da kozmosa bütüncül bakma taraftarıyım. Daireye inanıyorum bu zodyağın tekerleği de olsa. Yalnız burda galiba çok dikkat edilmesi gereken nokta dairenin her noktasının farklı niteliği ve eşsizliği. Şuraya bakarmısınız dairenin bir noktası yengeç: çekingen, duyarlı, ürkek , köklerine bağlı bir yaz havası, tam onun zıt noktasında oğlak noktası duruyor: hava ayaz, her taraf buza kesmiş, gerçeklik çok net ve soğuk, duygulara sıra bile gelmiyor. Sanki yengeçle dünyaya gelen varlık oğlakla uzay gemisine binerek başka uzak diyarlara yolculuk edecek kadar duygularından arınmış olmak zorunda.
Oğlak ve Satürn bildiğini okur, bildiğinden şaşmaz, otomatikleşmiştir artık, bu dünya oyunudur, kış, soğuk ve zorluk hükmünü sürer, tepeler ıssızdır, yalnızdır, sessizdir, göz önündedir tepeler, topluluk tarafından yargılanırsınız, hükme çarptırılırsınız, hakkınızda ki karar uygulanır. Sınanırsınız, yoklanırsınız, tutunmaya çalışırsınız, kayarsınız, düşersiniz, yuvarlanırsınız, kader vaktinizi yaşarsınız.Ölüm yine Satürn.
Satürn orta yaşlarımda burcumu ziyaret ettiğinde neler olmuştu: çalıştığım hastane ani bir sürprizle bir başka yere taşındı, merkezden uzakta bir "tepe"ye, şartları zorladım orda bir "koltuk" sahibi oldum, yine mutlu olamadım istifa edip bir poliklinik açtık, bir telefon geldi babama kalp anjiosu önerilmiş tam bu kadar mı diyordum ki bir telefon daha geldi kardeşim kalp yetmezliğine girmiş asıl haber o. Kalp nakli sırasına bile kaydettik adamı sonraları yine sürpriz bir şekilde iyileşiverdi. Tüm bunları Satürnün burcumu ziyaretinde yaşadım.
Astroloji fal değil. Fal baktırmak için falcıya gidiyorsunuz kahve içiyorsunuz size falınızı söylüyorlar.Ben kozmosun tercih ettiğini tercih ediyorum: gizemi. Astroloji gizeme giriştir hepsi o kadar. Gizemi tanımaya kendinizi tanıyarak başlayabilirsiniz. Astrolojik çalışma farkındalığınızı  artırmakta bir başlangıç noktası olabilir. Kendinizi tanımayı tercih ederseniz Lao Tzu, Herakles, Platon, Plotinus, Marcus Aurelius, Seneca, Montaigne, Bacon, Spinoza, Schopenhauer, Hesse, Zweig, Jung, Campbell, Krishnamurti ve Osho gibi çağı olmayan dostlar sizi hep bekliyor. Yol kendi içimize yaptığımız yolculuğun yoludur. Astroloji yolculuğumuzda iyi bir arkadaştır. Kendimizi ve çevremizi anlamamızda tanımamızda yardımcı olur.
Soru "başımıza ne gelecek"se ,cevabı daha basit: ne gelecek tabi ki "yaşam" gelecek. En fazla ölüyoruz o tam bir kesinlik ve sessizlik, onun dışında onbinlerce şey ve olasılık. Dikkat edilmesi gereken nokta şu yıldızlara bakıp onlarla özdeşleşirsek ve tüm gökyüzünü, gökyüzünün bütünlüğünü kaçırırsak yine olmayacak, yolculuğumuz yine yarım kalacak. Özdeşleşme o kadar yaygın bir refleksimiz ki astrolojik yazılardan güceniyoruz bile. Biz birer varlığız hepimiz birer birer tüm kozmosu içeriyoruz ne kaldı bir burç.
Dünya dönmeye devam edecek dostlar korkuyla kasılmayın. Etrafınızda gördüğünüz bu yaratım, bu düşük insanımsı, henüz " insan" olmamış, sen ben kavgasıyla, küçük korkularıyla büzülmüş, tutmaya çabalayan, kalmaya çabalayan döngü çok uzun zamanlardan bu yana planlandı mükemmelce servis ediliyor.
İşte dolunay 12 ocakta karşımızda, yengeç oğlak aksında, Koç üranüsüyle karelenmiş. Orada. Bizi acıtacak, halkımızı acıtacak. Bunun için ne denebilir. Ben uzun süredir bu gibi görünümlerde daha fazla detaylandırmayı bıraktım. Stanford'ta üniversitede bir deney yapmışlar , para ile gönüllü olmuş öğrencileri iki gruba ayırmışlar: gardiyan ve mahkum. Deney başlar başlamaz faşizm o kadar hızlı ilerlemiş ki bilimsel ekip daha altıncı günde kaygılanıp deneyi sona erdirmiş. Çünkü gardiyanlar zulme başlamış, zulme uğrayanlarda hızla giderek daha fazla ezilmişler.
Osho'nun dediği gibi biz henüz bir ihtimaliz. İnsan olma ihtimali. Henüz insanımsıyız insan olmak bir ihtimal. Doğu ya da batı tüm insanlık kültürünün en son geldiği nokta bu. Silah üretilmediğinde bilim ilerlemiş olacak ya da insanoğluna bir hap içirip içinde ki şiddeti kökünden yok ettiğimizde yine bilim ilerlemiş olacak. Şimdilik kayıkçı kavgasına devam.
Zorlu süreçler devam edecek çünkü egomuz ilerde farkındalığımız geride seyrediyor. Her olan olabilecek tek mümkün o olduğu için olmakta. Farkındalığınızı artırmak ve bilinçli kalmak dışında bir yükümlülüğünüz yok. Zihinsel parazit karmaşasından uzaklaşarak iç sesinizin frekansını yakalayın ve yalnızca radyonuzu iç sesinize uyumlayın. Oğlak Satürnü ve dünya  kar, kış , kıyametdir. Kar yumuşacıktır  ama bu sert mevsimde yağar. Kar her şeyi , her nesneyi örter. Gereksiz ihtimalleri ortadan kaldırır, sadeleştirir ve sessiz kılar.
Her bir birey şu anda tek tek dönüşmedikçe oğlak Satürnü bir eskici gibi geçmişi geleceğimiz yapacak. Benzer döngüleri tekrar tekrar yaşayacağız ve umudumuz hep bir sonraki yaza kalacak.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder